12 Eylül 2010 Pazar

üff yine mi?!
















Etrafta çok fazla siyaset konuşuluyor ve iyi ki de konuşuluyor. Halkın bilinçlenmesi önemlidir. Apolitize olan halk yazgısını doğru çizemez. Tıpkı bir örneğini 12 Eylül 2010'da yaşadığımız gibi. İnsanlar, bilmeleri gerekenleri alıyorlar zaten medyadan. Arkadaşlar arasında da konuşuluyordur. Biliyorum bu kadar siyaset çok sıkıcı geliyor. Ama iki konu var ki bahsetmezsem olmaz.
Anayasamızda yazılı olan Hukukun üstünlüğü ve Yargı Bağımsızlığı ilkelerinin gerçekleşmesinin önündeki en büyük engellerden biri de Türkiyede Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na (HSYK) Adalet Bakanı ve Müsteşarı'nın üye olması ve Kurul'a başkanık etmesidir. Bilindiği üzere Adalet Bakanı ve Müşteşarı, 3 kuvvetten biri olan Yürütmenin ''adamlarıdır''. Yani siyasi kimlikleri vardır. Bu durumda siyaset yargıya müdahale etmektedir. Öncelikle bu durum değiştirilmelidir. Bu birinci husustu. (Tabi burada daha da sıkıcı olmaması için Montesquieu, Locke veya Rousseau gibi düşünürlerden bahsetmeyeceğim)
İkinci husus: Bilindiği üzere Anayasaların yapılması ve değiştirilmesi için uzun zaman gerektiren toplumsal süreçlere gereksinim vardır. Oysa bu halk oylaması sürecinde hakımız kaygı verici ölçüde kutuplaşmaya sürüklenmiş, bir toplum sözleşmesi olan Anayasa değişikliği için olmazsa olmaz asgari uzlaşma ortamı sağlanamamıştır. Darbe ile yapılan anayasadan kurtulma niyetiyle hazırlanan değişiklik paketi adeta siyasi iktidarın dayatması ile toplum önüne sunulmuş ve sunum tarzı olarak, dayatılan 82 anayasından farkı kalmamıştır. Halk oylaması gösterdi ki seçmenlerin en az %42si bu değişikliğe karşıdır.
Yargı reformuna elbette ihtiyaç vardır. Sistem düzeltilmelidir. Ancak Yüksek Yargıçların atanma şekli veya yürütmenin kontrolünde olan HSYK veya Anayasa Mahkemesi ile olmaz bu iş. Akp hatalıdır ve milleti nasıl kandıracağını da çok iyi bilmektedir. 'Değişikliğe açığım ve demokrasi istiyorum' diyen normal vatandaşa kızmıyorum ama bazı avukatlar var ki, nasıl 'yetmez ama evet' diyebiliyorlar şaşırıyorum.
Değişikliğe kapalı değilim ama yeni değişikliklerle güvence altına alınan haklar halkımıza anlatılırken, yüksek yargının yürütme tarafından kontrol edileceği anlatılmıyor ve takıyye yapılıyor. Ayrıca bu tarz teknik konuların halk oylamasında sorulması çok da sağlıklı sonuçlar vermez. Zaten siyasi olarak kutuplaşan şu ortamda halk oylaması 'particilik' düzeyine düşmüştür.

4 yorum:

Didem Bilek dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Didem Bilek dedi ki...

Üff yine...

Referandum da oy kullanacak insanlar biraz zaman ayırıp paketi inceleme gayretinde bulunsalardı, tıpkı senin de yazında verdiğin örnekler gibi yargıyı yürütmenin tekeline sokmaya çalışma ve Hsyk'nun temelini sarsarak adaletin dengesini bozma eylemleri HAYIR oyu için yeterli sebeplerdi. Ama bazı insanlarımız çıkarları doğrultusunda ülke geleceğini hiçe saymayı bir an bile tereddüt etmedi, bazılarıysa o kadar bilinçsizdi ki neye evet neye hayır vereceğini bilmeden birazda yanlış (belki de bilinçli) siyasi oyunlarla evetçilerin akp, hayırcılarınsa chp ve mhp yandaşlığı fikrine kandı. İçeriği ne olursa olsun aman benim partim kazansın zihniyeti sayesinde ülkenin geleceği sonu görünmeyen karanlığa itildi.

Yakın zamanda uyum yasaları adı altında eylemleri (şovlarını) izlemeye başlarız gibime geliyor. Önceleri olsa hakkımızda HAYIRLI’sı derdim ama şimdi hakkımızı savunacak birilerini göremiyorum bile.

cucioz dedi ki...

Çok açıklayıcı olmuş gerçekten çok beğendim.Locke ve Rousseau yu falan katsan aslında süper olurmuş.Bidahaki yazıların artık :)

Adsız dedi ki...

çok anlamlı bir yazı olmuş.geç okudum ama yorumsuz kalınmayacak kadar güzel bir yazı.herşeyi bir kenara bırakınca..sadece insanlar birşeylere birazcık kafa yorsalar ona bile razı olur duruma geldik.zaten kafa yordukça işlerin gerçek yüzleri görülecek.ama yormamamız için çok çaba sarfediliyor.insanlar düşünmeden tvden izledikleriyle,grup mantığıyla haraket ediyorlar.