16 Aralık 2010 Perşembe

5.30 !


Bir ses duydum. Martı mıydı karga mıydı bilmiyorum ama uyandırdı beni işte...Kuş sesi olduğuna eminim. Doğruldum, oturdum yatakta kulak kesildim...Hayır, ötmedi tekrar.

Ayaklandım pencereye gittim. Kafamı eğip bakmaya çalıştım etrafa. 'Olmayacak böyle' dedim. Hesap sormam lazım o kuşa...Açtım pencereyi. O an... İşte yine aynı his.. Yine Aralık ayı saat 5.30 hissi. Bir sene önceki gibi...Aynı koku var havada. Islak ve soğuk kokusu. Büyük şehrin dumanından, sabahın payına düşen is kokusu. Sakin olduğu kadar telaş da kokar bu hava. Gün ağardığında bile aydınlık olmayacak kokusu bu. Sıkıntı var havada... Çiğ kokuyor zaten. Hiç sevmedim bu kokuyu, çünkü böyle kokardı Mamak!
Belli bir dönem, hayatımda hava hep böyle koktu, saat hep 5.30'da aynen şimdiki gibi istemezdim gün doğsun ama doğardı işte karın ağrısı bir gün daha başlar o da biter ve ben yine diğer sabah 5.30'da gün doğmasın diye düşünüp dururken hiç sevmedim 5.30'ları, sersemce uyanıp ranzadan inmeye çalışmayı, inip terlik ararken soğuk taşa basmayı hiç sevmedim.
Her seferinde küfrederek uyandım bu saatte. Ve hep bilirdim birazdan içtima alınacak ve geçmek bilmeyen bir gün daha 'resmi' olarak başlayacak.
İçtimada tüm Ankara'ya hakim yüksek bir alanda toplanırdık. Uykulu uykulu bakardık uyanmaya çalışan şehrin sabah 6.00 ışıklarına yüksekten. Sanki bir kuşun gözünden...
Şu an bunları hissediyorsam da o kuşun yüzünden!
Sevmedim beni 5.30 da uyandıran 'kuşları' !