4 Eylül 2011 Pazar

Anti-maddeci ve anti-mantıkçı

Akıl felsefesi olarak sunulan Helgel'in maddeyi yok saymasına ne demeli? Güya ''akıl'' felsefesi: ''Madde yoktur, idea vardır.'' Mantığı yok sayan bu felsefe de aynen Kant'ınki gibi insanın aklına, başardıklarına ve başaracaklarına hakarettir, bir uyutmadır.
Ardından karşımıza Marx çıkıyor : Katıksız maddeci... ona göre akıl yok, madde var. Kas gücüyle elde edilen emeği, zenginliğin kaynağı olarak gösterir Marx. Yani fiziksel güç tek varoluş aracıdır. Güya tarih ve ekonominin felsefesi...
İnsanlık Aristo'yu unuttu. Onun başlattığı ve günümüz felsefesinin ve tüm insanlık yaşamının gidaşatını değiştirebilecek düşünceler anımsanmıyor bile. Mantık, insanın hayatta kalmak için en temel aracı, akılcılık ise en yüksek erdemidir*. Bunlar insanı hayvandan ayıran özelliklerdir. Mantık ve aklın unutturulmaya çalışılmasındaki nedeni, felsefi ihanet olarak mı, yoksa akılsızlık olarak mı algılamak lazım bilemiyorum. Tartışılır... Düşüncelerime katılmamakta serbestsiniz.




1 yorum:

Emir dedi ki...

Sosyalist Marx’ın ileri sürdüğü 5 ilkeli „diyalektik maddecilik“ ile sosyalizm kavramının henüz konuşulmadığı dönemde yaşayan Hegel’in kurduğu „diyalektik mantık“ sistemi her ne kadar tez-antitez konumunda olsalar da, dünyadaki savaş felsefesi kavramının yaratıcılarından Carl von Clausewitz’in bu iki teoriden etkilenip, hemen hemen tüm dünyadaki harp akademilerinde okutulan „Savaş Üzerine“ isimli eserini hazırladığını da göz önüne almak gerekir. „Savaş siyasetin başka araçlar ile devamıdır“ sözü ile tanınan Clausewitz, cümleyi dışarıdan okuduğumuzda „mantığın bittiği yerde madde ve kuvvet başlar“ demekte, fakat esoterik yani içsel anlamına baktığımızda „masa üstü mantığın bittiği yerde saha üstü mantık başlar“ demektedir. Maddeci Marx’ın fikirdaşı Lenin ise bu cümleyi tersten okuyup „Siyaset savaşın baska araçlar ile devamıdır“ diyerek yüzeysel anlamda „madde ve kuvvetin bittiği yerde mantık başlar“, ya da esoterik anlamda „saha üstü mantığın bittiği yerde masa üstü mantık başlar“ demek istemiştir. Lenin’in bu sözünün anlamını çıkarabilmek için yine „mantık“ ile olaya yaklaşılmıştır.

Şahsi tezime göre Marx, 5 ilkeli maddecilik teoremini mantığını kullanmaksızın ortaya koyamaz. Var olan herşeyin birbiri ile ilintili olması, var olan şeylerin başka bir duruma dönüşmesi, nicelik-nitelik dengesi, her olgunun kendi içinde zıt tezini taşıması ve varlığın kendini durumların etkisinde geliştirmesi gibi tezler akıl ve mantık kullanılmaksızın asla savunulamaz. Marx’ın maddeciliğinin içeriklerinin proleterya-burjuva sınıfları arasındaki çıkar çatışmaları ile tartışılması bir yana, böylesine iddiali tezler sunarken „mantığı sistemden men ediyorum“ şeklindeki bir yorum açıkçası „mantığa sığmayan“ bir yaklaşımdır.

Marx’ın maddecilik ilkesinin „mantıklı“ bir örneği „tarihsel materyalizm“ kavramında karşımıza çıkmaktadir ki, bu kavram savaş dehası Clausewitz tarafından „savaş kendi kuralları ve yasaları olan bir belirsizlik ortamıdır“ şekilinde yorumlanmıştır. Çünkü savaşın kuralları bir bakıma „maddi temeller“ üzerine kuruludur. Savaş alanındaki kavramların birbirleri ile olan ilintileri, kavramların oluşturduğu durumların kendilerini yenileyip degiştirmeleri gibi olaylar savaş sahnesinin bilinen parçalarıdır.

Akıl ve mantık bilimin vazgeçilmezidir. Doğa ve mühendislik bilimlerinin yanı sıra, sosyal bilim alanlarında dahi gözleme dayalı mantığın temel alındığı olgular bulunmaktadır. İnsanlığın ilerlemesinde mantığın yok sayılması, Nietzsche’nin de ifade ettiği gibi „dikey duran bir ipe tırmanıp ideal varlık olmaya çalışan insanın“ kendini aşağıya bırakıp alt seviye bir canlı olmasından başka birşey değildir.